İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, İSTİB Temmuz ayı Meclisinde yaptığı konuşmada, TBMM’ye sunulan yeni vergi paketini değerlendirirken, “Verginin prensip olarak hasılattan değil, kazançtan yani kârdan alınmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Aksi uygulamanın doğuracağı sorunlar toplanacak vergiden daha büyük olur” dedi.
Devletin vergi gelirini artırmak için tedbirler almasının doğal olduğunu belirten İSTİB Başkanı Ali Kopuz, ancak bu vergilendirmenin adil ve evrensel hukuk kurallarına uygun olması gerektiğine inandığını söyledi. Kopuz, “Anayasamızın 73. Maddesi şu cümleyle başlar: ‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.’ Buradaki önemli nokta ‘mali gücü’ esasıdır. Eğer hasılat esasında asgari kurumlar vergisi gelirse Anayasamızın bu prensibinden uzaklaşılır. Hasılat takibi yöntemi sektörel ve bölgesel farklar nedeniyle işletmelerin adaletsiz vergilendirilmelerine yol açabilir. Bazı sektörlerde ciro yüksek, kâr düşüktür. Bazı sektörlerde ise ciro düşük kâr yüksektir. Bazı bölgelerde, örneğin büyükşehirlerde giderler yüksektir ve bu nedenle kârlılık düşüktür.
Biz iş dünyası olarak verginin gerçek gelirden ve net kazançtan alınmasının adil olacağına inanıyoruz. Gelecek yılların vergilerinden mahsup edilmek üzere dahi olsa ciro üzerinden vergi almak, finansman sorunu yaşayan iş dünyasını çok zorlayacak bir uygulama olacaktır. Türkiye’de devreden KDV sorunu iş dünyasının belini bükerken bir de hasılat üzerinden vergi almak, mahsup edilecek bile olsa enflasyonist ortamda ekstra bir vergi olarak algılanır” dedi.
Kayıt Dışı Hedeflenmeli
İSTİB Başkanı Ali Kopuz, vergi konusunda kalıcı çözümlere ihtiyaç duyulduğunu belirterek şunları söyledi: “Bizce yapılması gereken, kayıt dışı ekonominin adım adım ortadan kaldırılması için yapısal reformlara ağırlık verilmesidir. Kayıt dışı ekonomi, sadece vergi adaletsizliği değil haksız rekabet de doğuruyor ve yatırım ortamını olumsuz etkiliyor. Hem kamunun gelirlerinin artması hem de ekonominin güçlenmesi için yapısal reformların sürdürülmesinin daha doğru olacağına inanıyorum.
Mevcut düzenlemede kayıt dışını engellemek için cezaların artırılması doğru bir uygulama olmakla beraber, etkin denetim yapılmadığı sürece anlamlı olmayacaktır. Türkiye’deki kayıt dışılığın önemli bir kısmı hiçbir biçimde vergi mükellefi olmayan işletmelerdir. Bu işletmeler, kayıt dışı istihdamla, denetimsiz ve sağlıksız ortamlarda üretim yapar, ürettiğini de satar… Örneğin, kimi denetimlerin olmadığı yer ve saatlerde satış yapan seyyar satıcılar sadece kamunun gelir kaybetmesine yol açmıyorlar aynı zamanda sattıkları denetlenmemiş ürünlerle halk sağlığını da tehdit ediyorlar. Tabii sadece seyyarlardan bahsetmiyorum. Hepimizin bildiği ‘merdiven altı’ tabiri, imalatta denetimsizliği, sağlıksız ürünleri, vergi kaçırmayı ve korkunç bir haksız rekabeti ifade etmektedir.
Özellikle gıda sektöründe merdiven altı demek, vergi ödemeyen ve halk sağlığını hiçe sayan işletme demektir. Devlet bu işletmelere karşı gücünü göstererek etkin mücadele etmez, aksine denetlenen ve vergisini ödeyen işletmelerin yükünü artırırsa hem haksız rekabetin yıkıcılığı artar hem de halk sağlığına yönelik tehdit büyür…”