Sansür; "dur!" dese de, durmuyor dünya
Yine bildiğince, yine dönüyor
Fizik, yine fizik; olmuyor kimya
Su sıfırı gördüğünde donuyor
Sansürün ateşi sansürü yaktı
Aynada kendine öfkeyle baktı
Doğa kanunundan ötesi yoktu
Kartal dağa, bülbül dala konuyor
Sevgili okurlarım,
Pınar suyu, kaynağından uzaklaştıkça, nasıl ki, berraklığını ve temizliğini koruyamaz hale gelirse, hakikatler de, aynı şekilde çarpıtıldıkça kirlenir ve güvenin yerini şüpheye, faydanın yerini zarara bırakır..!! Makyajlama (?!) ile hakikatin farkını fark edememeye şuur bulanıklığı demekten başka şey de aklıma gelmiyor şimdilik:))?!
Asırlardan günümüze, hakikatlerin özünü korumak adına, ömürlerini ve yaşamlarını bu uğurda tüketen ve bedeller ödeyen nice değerlerimiz olmuştur...
Kültür, edebiyat, hiciv, folklor, tasavvuf, tarih, telkin, tembih, tefekkür alanlarında toplum hafızasına kazınıp ölümsüzleşen değerlerimizden Pir Sultanları, Nesimileri, Nefileri, Bektaşileri, Neyzen Teyfikleri, Namık Kemalleri, kalemleri eğrilmemiş yazarları, çizerleri Nasrettin Hocaları, İncili Çavuşları, Nazım Hikmetleri ve bu gibi değerlerimizi unutmamız mümkün mü? Onları, daima saygıyla, rahmetle ve hürmetle yadederiz...
.. Ve konumuza vurgu yapmak üzere onlardan günümüze yansıyan birkaç darb-ı meselle giriş yapalım...
*
İncili Çavuş'tan;
Bir köy ağası, şehirdeki ahbabının evine misafir olur. Ağa, misafirliğe uzattıkça uzatır. Geçen 20 gün 20 yıl gibi sıkıntı verir,. Ev sahibinin huzuru, rahatı kaçar. Bir zaman zaman sonra ağa, şehirli ahbabına:
"- Bize izin, artık köyümüze dönelim" der.
ve tam atına binmiş, gitmek üzereyken, şehirli ahbap:
"- Ağa, demiş, ne güzel zaman geçiriyorduk.Biraz daha kalsaydın.." der demez, Attan inen ağa, şehirli ev sahibine şöyle seslenir:
"- Peki madem, biraz daha kalayım bari... Deyip attan inerek:
" Ama atımı nereye bağlayayım?" deyince, şehirli ev sahibi söylediğine, söyleyeceğine pişman olmuş haliyle, ağzını açıp, uzattığı dilini gösterek;
" - Aha şu kopasıca dilime bağla..! " diyerek noktayı koyar...
*
Bu da Nasrettin Hoca'dan:
Nasrettin Hoca, şehre inerken yolda, kırk atlı, 140 yaya ile SARAYLI sultana rastlar. Selam verdikten sonra, sultan hazretlerine sorar:
-Sultanım, nasıl, bu yöreleri beğendiniz mi?
SARAYLI sultanın cevabı şöyle olur:
- Henüz etrafı gezip göremedim ki... Cuma günü geldim, o gün çay taştı. Gariplik Köyünü aldı götürdü. Lohusa kadınları emzikli çocuklarıyla aldı götürdü..!
Cumartesi günü, Taçyamaç Köyünde bir manda azdı, 15 kişiyi öldürdü..! Pazar günü, Narlı Köyünde baraj patladı, 4 ev halkı gömülü kaldı...! Pazartesi günü, Yapraklı Köyünde yangın oldu, Salı günü, Kadife Köyünde bir adam delirdi, balta ile babasını ve anasını öldürmekle kalmayıp, 5'de can aldı..!
Çarşamba günü, bir kuduz köpek, 20 kişiyi dağladı..!! " diye kara haberleri sıralarken, Nasrettin Hoca, SARAYLI sultana şöyle seslenmiş:
-" AMAN sultanım, bu kadarı yetsin... Maazallah haftayı tamamlarsan biz de gürültüye gideceğiz..!
Akşam olmadan, karanlık basmadan bir an önce varacağınız yere ulaşmaya çalışın..!" demiş.
*
Bu Hiciv de, Neyzen Tevfik'ten:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e dil uzatan ihanet uşaklarına...
*
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp ATATÜRK'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soguyacak bu millet
Isgaldeki hali sakın unutma.
ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
*
Bektaşilerden bir kıssadan hisse:
Katıra “baban kim?” diye sormuşlar, babasının eşek olduğunu söylemeye utanmış olmalı ki, adaletli görünmek adına: “at dayım olur” demiş...
*
Sevgili okurlarım,
Fazla söze gerek yoktur, diyerek,
Bektaşi'nin kıssasından esinlenerek kaleme aldığım dizelerle noktayı koyalım...
"Sen kimin oğlusun" dedim katıra
Yok saydı babayı (?!) "at dayım" dedi
Duyan eşek, sığmaz oldu ahıra
"Baba benim, aha burdayım" dedi
Ne yalana benzer, ne de mavala
Hakikat mızraktır, sığmaz çuvala
Doğruyu, Fizan'a sürsen de hala
"Ben olmam gereken yerdeyim" dedi