Türk toplumunun sosyal yapısı, diğer milletlerden farklıdır. Türk milletinin sosyal yapısında sınıf kategorisi yoktur. Türk toplumunun sosyal yapısının özünü geçmişte “ahiler”, çağdaş yaşamda da “esnaf ve sanatkâr” oluşturur.
Bu nedenle toplumun birliği, dirliği ve toplum barışının sağlanması bu kesimin birliği, dirliği ve barışıyla alakalıdır.
Ahîler, yani esnaf ve sanatkâr, birbirleriyle ve halkla sağlıklı, barışık ve dürüst münasebetler kuran kişidir. Evet, ahîlerimiz, yani esnaf ve sanatkârlarımız, tevâzu sahibi, dürüst ve cömerttir. Toplumda birlik, dirlik ve barışın kurulmasında esnaf ve sanatkârlarımız adeta ahîlik üsleri gibidir.
Esnaf ve sanatkârlarımız, Ahi Evran-ı Velî’nin nesilden nesile aktarılan DNA’larıdır. Günümüzde, Ahi Evran- Velî’nin torunları, esnaf ve sanatkârlarımız toplumunda birlik ve barış ortamının sağlanmasında, ahîlik felsefesinin yayılış üslerini temsil etmektedirler.
Ahilik felsefesinin temeli maddi anlamında Türk töresini teşkil ettiği için:
Ahilik, küçüğün büyüğe saygısı, büyüğün küçüğe sevgisi, tevâzu, hoşgörü, cömertlik, almadan vermek gibi prensiplere dayanır. Çağımızda da esnaf ve sanatkârlarımız, bu felsefeyi yaşamlarının nirengi noktası yapmıştır.
Tevâzu yüksek bir kulluk edebidir. Ahî, yani esnaf ve sanatkâr, çağımızdaki yüksek kulluk edebinin simgesidir. Ahî, Allah’a yüksek bir şuurla kulluk eden kişidir.
Ahî, İlahi kudret karşısında kulluğunu idrak eder ve tevâzu gösterir. Ahî, aynı şekilde, Allah’a tevâzu gösterdiği gibi Allah’ın yarattığı kullara da “Yaratandan ötürü” tevâzu gösterir.
Evet, günümüzde de Ahi, yani esnaf ve sanatkâr: Samimiyetin, cömertliğin, Allah’tan başkasına kul olmamanın, insan sevgisinin, iyi niyetin, iradenin, bencillikten ve kibirden uzaklaşmanın, diğergâmlığın, îsarın, hürriyet ve kanaatin, dürüstlüğün; sürekli gelişme ve yenilenmenin, özellikle de tevâzuun ve cömertliğin, geçimli olmanın, hürmetin, merhametin, dürüstlüğün, iyi kalpliliğin üssüdür.
Ahi, yani esnaf ve sanatkâr, tevâzu ve cömertlikte toprak gibidir. Toprak hem tevâzuun hem de cömertliğin simgesidir.
Ahînin tevâzuu, Allah’a secde etmenin temsil ettiği bilinç ve tevâzu halidir. Bildiğiniz gibi secde alnı cömertliğin ve tevâzuun simgesi toprağa alnın konması ile yapılır. Bu nedenle, secde: en güçlü tevâzu halidir. Secde aynı zamanda Allah’ı tanıyıp onun sonsuz kudretine teslim oluşun da en güçlü ifadesidir. Secde her gün ayaklarımızla çiğnediğimiz toprakla alnın buluşması halidir. Secde içimizde taşıdığımız bencil nefsin harladığı kudret vehminin ve her türlü beşeri zaafın bize yüklediği enaniyet geriliminin toprağa boşaltıldığı tevâzu ve teslimiyet halidir.
Evet, vücudunuzda ve ruhumuzda bulunan her türlü negatif enerjiyi alnımızla toprağa naklettiğimiz secde hali tevâzu ve teslimiyet halidir. Mevlana bize “Tevâzuda toprak gibi ol” derken böyle bir ruhla seslenir. Ahî, Mevlana’nın seslendiği ruhla tevâzuda da toprak gibidir. Toprak aynı zamanda en büyük emanetçidir. Kendisine teslim edilen tohumlar Allah’ın yarattığı nice zenginlikleri sunar. Âdem’in aslı olan toprak, cansız bedenlerimizi de ahirette yeniden dirilmemize vesile olacak formülün emanetçisidir. Bu nedenle toprak, bedenlerimizi yutan dipsiz bir kuyu değil, vahyin hayata anlam veren soluğu ile vakti geldiğinde aldıklarını geri verecek olan güvenilir bir emanetçidir.
Evet, Ahi, günümüz toplumunda esnaf ve sanatkârda, emanetçidir. Esnaf, toprağın sunduğu her türlü gıdanın, yani malın; topraktaki maddeleri işleyip bizler için alet ve edevat yapan sanatkâr da maddelerin emanetçisidir.
Bu nedenle Ahî, yani çağdaş anlamda esnaf ve sanatkâr mazluma hakkını teslim ederken bir emanetçi olduğunun göstergesi olarak tertemiz bünyesini tevâzu hırkasıyla süslemiştir. Ahi, toplumda toprak gibi cömert, tevâzu sahibi malın, mülkün yeryüzündeki emanetçisidir.
Nabî’nin şu güzel tespiti ile anlamı pekiştirmeye çalışalım: “Olur feyz-i tevâzuy’la dıraht-ı pest bâr-âver / Komuşdur mîveden mahrûm servi ser-firâz olmak” (Küçük kısa boylu bir ağaç, alçak gönüllüğün bereketiyle meyve verir. Hâlbuki başı yukarıda olmak, serviyi meyveden mahrum etmiştir.) Ahî karşımızda, yanımızda, yöremizde duran meyveli ağaçtır. Evet, ahî yani çağdaş anlamda esnaf ve sanatkâr dediğimizde Esnaf ve Sanatkârın Hatay temsilcisi Abdülkadir Teksöz’ün bize anlatımıyla: aklımıza gelen hep güzel şeyler, güzel hasletler:
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, aklımıza; ahde vefa, iyiliğe şükür, Allah’a tevekkül, adalet, teavün ve tenasur, seha, tevâzu, şecaat, sabır ve sebat, îsar kavramlarıyla bezenmiş insan geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, aklımıza; Hak uğrunda feda-yı hayat, samimiyet, meyl-i meâli, sa’yu amel sahibi insan geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, hukuka riayet, ebeveyne itaat, namusa hürmet eden insan geliyor,
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, zuafaya ve her mahlûka merhamet gibi hislerle donanmış insan geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, aklımıza; sıdk ve istikamet, ciddiyet, israf ve tebzirden mücanebet, iktisada dikkat, lağviyat ve fuhşiyattan ve her türlü sefahatten nefsi sıyanet eden insan tipi geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, aklımıza; vatana muhabbetle bağlı insan geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, nezafete ve intizamperverliğe itina eden güzel haletlerin sahip insan geliyor.
Esnaf ve sanatkâr dediğimizde, bugün de, emir bi’l-maruf ve nehiy ani’l-münker, Halık’a ibadet ve ubudiyet kavramlarıyla donanmış insan geliyor.
Sonuç olarak, şunu da söylemeliyim; tevâzu sahibi ve cömert olan kadim ahîlik okulunun çağdaş temsilcileri esnaf ve sanatkârlarımıza bu gözle bakmak yetmez. Onların bu özelliğini yeni nesillere aktararak çağlar boyunca da yaşatmamız gerekir. Bu yüzden, pandemi süreci ve sonrasında yaşanan küresel ve savaş krizi gibi olumsuzluklar karşısında bu meziyete sahip toplumun can damarını teşkil eden esnaf ve sanatkârın zor durumda bırakılmaması gerekir. Esnaf ve sanatkârın zor durumda kalması demek toplumunda zor durumda kalması demektir. Esnaf ve sanatkârın yok olması Türk toplumunun kadim yapısını bozar. Bu nedenle toplumun bu kesimi desteklenmeli ve oda başkanlarının söylediklerini dikkate almalıdır. Pandemi sürecinin artçılarını yaşadığımız, küresel ve savaş krizinin tsunamisiyle karşılaştığımız bu süreçte esnaf ve sanatkârlarımızın devlet tarafından her konuda tam anlamıyla desteklenmesi şarttır. Çünkü esnaf ve sanatkârın bozulması demek toplumunun demektir.