Martin Heidegger, zaman dediğimiz şeyi “ilerleyen akrep ve yelkovanın şimdikileşmesinde!” göstermiyor mu kendini?”sorusuyla açıklamaya çalışır.
Çevremizde, gizli, sessiz bir şekilde gerçekleşen her şey kendini öncelik sonralık ilişkisiyle zamana bağlar.
Zaman düşen bir yaprakta, doğan bir çocukta, üflediğiniz yılbaşı mumunda, başlayan bir kederde, aşkta, devinçte, değişen her duygu durumunda kendini bize hissettirir.
Zman yaşanılan her şey sürekli iş başındadır.
Hayatımızda yer alan gerçeklik ve gerçeğe bağlı olgular zamanın elle tutulur tezahürleridir.
Zaman saatlerimizin kadranlarında gösterir kendini!
Zaman yaşadığımız bir mekanizmadır. Anları kesintisiz üreten bir makina, zaman makinesi.
Kâinatın derininde çalışan bu motor, dünyanın bu gizli nefesi sayesinde gelecek, önce şimdi, sonra geçmiş olur.
Gündelik olarak tekrarlanan bu işlem kendisine tanınan süreleri sabitleyerek bugüne dönüşünceye kadar "kayar”.
Evet, zaman geçip gider, zaman içinde belki de geçip giden sadece biziz, zaman değil.
Aslında, “dün, bugün ve yarın”, dediğimiz zaman dilimleri zamanın birbirine denk anlarıdır. Bir anlamda aynı "rakımdadırlar”.
Şimdinin hem geçmişe hem de Zamanın akışı, o halde, bir tür düşüş şeklinde ilerlemez geleceğe doğru birbirinin aksi istikametlerde akmasını sağlayan nedir?
Elbette geçmişim bizden uzaklaşması geleceğin de bize doğru yaklaşmasından başka bir şey değil.
(tabii gelecek bize doğru yaklaşmıyorsa)?
Geleceklikteki gerçeklikle ilgili, insan için gizilde durmakta ise de aslında isabetli sorulan her soru, doğru olan cevabıyla gelecekteki gerçeği açık etme gücüne sahiptir.
Doğru soru geleceğe ve gerçeğe yaklaşım perspektifimizi de belirli kılar:
İnsan, akıl, sezgi, hayal gibi zorunlu ilişki ağları gereği bulunduğu anda geleceği, âlemin gerçekliğini sorgular.
Ancak aynı mekanizmalarla geleceği ve âlemin gerçekliğini, nedenlerini ve sonuçlarını da okur.
Aklî düzeyde bilme: Dilde bağlamları ve ayrışımları ile düşünce yetisinde geleceği ve gerçekliği okuma çabası insanın bilme sürecinin kapısını aralayan şey soru sormasıdır.
Soru. Kim, Ne, neden, nerede, nasıl, ne zaman soruları gerçekliği ve geleceği arayışının başlangıç kıpılarıdır.
Varlığa ve varoluşa dair her soru, cevap arayışı olarak bilincin önünde durur.
Ne sorusu bilme nesnesinin ya da olgusunun varlığına dair sorulan sorudur.
Bu soru töz, nitelik, nicelik, kiplik, iyelik, konum, yer, zaman, etkenlik, edilgenlik ilişki, görelilik ile anlam kazanır.
“Ne” sorusu ile nesnel, olgusal olan donuk bir dünyaya tanık olmanın kapısı aralanır.
“Nasıl” sorusu değiştirilecek bir dünyanın kapısını aralayacak soru kalıbıdır. Nasıl sorusu, yasayı, ilkeyi, ideayı, iradeyi, diyalektiği, tarihselliği, amaçsallığı, deney-gözlem-ölçüm-sonuç almayı vb. düşünce dünyasına bize aralar.
Galileo'nun “ne olduğunu değil nasıl olduğunu bilmek istiyorum” sözü önemlidir.
Bülent İbrahim Halik Genç’in “Geleceğe Hakikate Doğru Yürürken” adlı eserinde ifade ettiği gibi: “Bilgi nedir değil, bilgi nasıl elde edilir; akıl nedir değil, akıl nasıl akıl olmaktadır; bilim nedir değil, bilim nasıl yapılır; tarih nedir değil, tarih nasıl görünüş bulur; Allah nedir değil, Allah nasıl Allah olmaktadır vb. biçimde bu soru kalıbı farklılığı dikkate değerdir.”
“Ne” önermeleri belirli kılar.
“Nasıl” bilme yöntemlerini belirli kılar.
“Ne” tanımı yapılmaya çalışılan şey.
Nasıl: Olayın hangi aşamalardan oluştuğunu ve sürecin detaylarını anlatır. “Nasıl” gerçekliği tanıtlanmaya çalışılan şeydir. Nedenselliği cevap olarak tamamlayacak olan ise amaç sonuçtur.
Nerede: Olayın ya da kavramın nerede gerçekleştiğini ortaya çıkarmayı sağlar.