Konuya tam olarak anlamak açısından öncelikle “müşahede” kelimesi üzerinde durmak gerektiğine inanıyoruz. Müşahede kelimesi çok geniş bir anlama sahiptir. Gözün müşahedesi görmek, kulağın müşahedesi işitmek, burnun müşahedesi koklamak, dilin müşahedesi tat almak, elin müşahedesi dokunmak, aklın müşahedesi kavramak, idrak etmektir.
Allah’ı müşahede etmek ise: “Bütün algılama araçlarımla, bütün uzuvlarımla ve her şeyimle Allah’ı idrak ediyorum, hatta onu yaşıyorum.” demektir. Allah Teâlâ, Bakara süresi 115. Âyete “Ve lillahil meşriku vel magribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah innallahe vasiun alim (Doğu da Allah'ındır, batı da. Nereye yönelirseniz yönelin, Allah'ın yönü orasıdır. Kuşkusuz, Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.) ve Hadid Suresi 3. “Huvel evvelu vel ahiru vez zahiru vel batın, ve huve bi kulli şey'in alim (O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtındır. O her şeyi bilir.).”
O halde, müşahede Allah’ın varlığını hiç unutmamaktan kaynaklıdır. Müşahede, Allah’ın varlığını kalbinde daima hissetmektir. Her an, sbeplerde ve olaylarda Allah Teâlâ’nın varlığını müşahede etmektir.
Müşahede, Hak ile kulu arasındaki perdelerin teker teker kalkıp ilahî tecellilerin temâşa edilmesidir.
Müşâhede de perdelerin açılması önemlidir. Bu bakımdan şu üç kavram da meselenin anlaşılması açısından önemlidir. Bunlar: muhâdara, mükâşefe ve son olarak müşahededir.
Perdelerin açılması açısından, muhâdara akıl merkezli, mükaşefe ilim merkezli ve müşahede marifet merkezli bir ağırlığa sahiptir. Muhâdara, Hakkın zikrinin hâkimiyeti altında olan kalbin O'nun huzurunda bulunmasıdır. Muhadara'da kişiye yol gösteren akıldır. Mükaşefe, Delillere ihtiyaç kalmadan kalbin Hakk'ın huzurunda bulunmasıdır.
Konulara akıl, ilim ve marifet merkezli baktığımızda insanın kâinatın merkezi olduğunu ve kalbinde insanın merkezi olduğunu fark ederiz. Kalp anda; Allah’ın insanla temasa geçtiği, irtibat kurduğu yerdir. Bu bağlamda insan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bu ardılı olduğumuz bir halifelik değil, üzerimizde sıfatları ile tecelli eden varlık Allah’tır. Biz Allah’ın fiil, isim ve sıfatları üzerimizde tecelli ettikçe hüviyet kazanır, Âdem oluruz.
Evet, İnsan müşahedesiyle Allah’la hüviyet bulmaktır.
Unutmayalım: Her varlık kendi varlığının nedenini yaşar. İnsan tabiatı ve donanımı ile yaratıldık ise bu donanımın ve tasarımın gereğini Allah’ı müşahede ile yaşamalıyız.
Bir hadisi şerifte belirtildiği gibi: “İnsan ile Kur’an ikiz kardeştir. Evet, biz Kur’an’ın ikiziyiz, o halde ondan uzak duramayız. Çünkü Allah’ı müşahede için Cenab-ı Resul’ün hadisinde belirttiği ve “Allah’la konuşmak isteyen Kur’an okusun.” buyurduğu gibi Kur’an okuyarak Allah’ın fiil, isim ve sıfatlarının farkına varır ve hüviyet kazanırız.
Sıffın savaşında Mızrakların ucuna Kur’an sayfaları bağlayan düşman karşısında elini kılıçtan çeken ve : “Biz Kur’ana kılıç çekmeyiz.” Derler Hz Ali onlara der ki: “O müshaftır, ben Kur’an-ı nâtıkım, konuşan kur’an’ım.” diyor. Evet, insan Kur’an-ı nâttık”tır. Bu bakımdan müşahede her an Allah ile fikri ilahi, zikri ilahi halidir. Müşahede araçları amaç edinmek değil, Allah’ı amaç edinmektir.
***
Allah müşahedemiz için bize ibadet yapmamızı buyurmuştur. Ancak unutmayalım, ibadetler Allah’a ulaşmak için araçlardır. Araçları amaç edinirseniz gayenizi unutursunuz, hayatta yaptığımız ibadetlerin tamamı araçtır ve müşahede anlık bir eylemdir. Anda Allah’ın isim, fiil ve sıfatlarıyla tecellilerini anda temaşa edeceksin.
Kurbanda bir ibadet şeklidir ve araçtır, amaç değildir. Ancak kurban kesme anlık zamanda yaşamamız gereken bir hâldir. Efendimiz Hz. Fatma’ya: “Kurbanı kestin mi?” diye soruyor. Hz. Fatma Efendim, emanet ettim, bıraktım geldim.” diye cevap veriyor. Efendimiz, “Git, kurbanın başında bulun. Orada kan aktığı zaman ilk kanıyla beraber üzerinizde ne kadar günah varsa Allah’u Âlem onları sizden akıtır, götürür, günahlarınıza kefaret olur.” buyuruyor.
Evet, o sırada kurbanın kesim hali ne ise onu müşahede etmeliyiz. Anda müşahede etmeliyiz. Unutmayın, kurban, insanın Allah’a yakınlaşması, insanın Allah’a adanmışlığıdır aslında… Bu o sırada yaşanacak bir hal, bunu o an müşahede etmeliyiz. Kurban bizim canımızdan çok sevdiklerimiz için Allah’a adadığımız bir candır.
Evet, kurbanlarımızın günahlarımıza kefaret olması için bu ibadetimizi bizzat müşahede etmeliyiz! Ancak günümüzün modern ateistleri gibi meseleye sonuçlardan değil, sebeplerden bakarsak kurban kesim eylemine kendi bağlamının dışında “Aman, ne vahşet!” dersiniz. Ancak, her fiilin fıtratî bir bağlamı vardır.
Kurban ibadetinde fiillerimiz nedeni, günahlarımıza kefarettir. Bu kefaret için, Habil, İbrahim, Halil gibi olabilmeliyiz. Kurbanla, itaat, sadâkat ve teslimiyet imtihanına tabi tutulduğumuz müşahede etmeliyiz!
***
Kul olduğumuz bilincine müşahede ile varırız ve kendi eksikliğinin farkına varırken Allah’ın tamlığını eşsiz ve eksiksizliğinin farkına da varır. Gelin bizde Yunus gibi Ya Rabbi, “Bana seni gerek seni” diyelim.
Evet, insan eksiktir insan eksikliğini müşahede ile bulur. İnsan neyle eksikliklerini giderip tekâmül eder, elbette Allah ile… İnsan tamlığını Hakk ile müşahede ederek bulur. Kalpler sadece Allah’ın zikriyle mutmain olur. Evet, tam olmayan hiçbir varlık bizi tam kılamaz. Hak’tan geldik Hakk’a döneceksiniz ayetini müşahede edersek. Bu ayetteki en temel ilkenin: her zaman tam olanın tam olana döneceği ilkesidir.
İnsan tekâmülünü tamamlayacak ve tam olana Allah’a dönecektir. Tam olmayan bir varlığa dönülür mü?
Mükemmel olmayan bir varlığa dönülür mü? Evet, Tam olan Hak’tan geldik; yine, O’na döneceğiz.
İnsan müşahede ile her şeyim aslına rücu edeceğini bulur. Allah’ın buyurduğu gibi: “Her şey aslına rücu eder, dönüşünüz yine banadır.”