Köl Tigin, abidelerde: “Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum… Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, Kağan oldum. Aç, fakir milleti zengin kıldım, az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı?” sözleriyle bize bir devlet sınırları çizer.
Turan adı verilen coğrafya Türklerin ve Türklerle akraba diğer kavimlerin üzerinde yaşamış oldukları, İran ve Çin arasında kalan ve hatta Horasan’ı içerisine alan kısım olarak bilinir.
Bu sınırlar, Kadim Türklerin, atalarımızın ilk türediği, hareket ettiği ve yayıldığı anayurdu, ana vatanı mı?
Bu yörenin adı nedir?
“Turan” sözcüğü, Farsça bir kökenli ve aslında “Tur” sözcüğünün çoğulu olarak Farsça çoğul eki olan “an” ekinin eklenmesi suretiyle elde edilmiş bir kavram…
Tarihçiler arasında muteber kabul edilen görüş, bu!
Tur’un ise kavram olarak Türklerin atası olan “Tur’a” izafeten İranlılar tarafından söylenen bir sözcük olduğu ifade edilmektedir.
“Tur” sözcüğü, Farsça “cesaret yiğitlik” anlamına gelir.
İlk önceleri Türklerin atası kabul edilen “Tur’a” verilen bu isimdir.
“Tur” kelimesine eklenen “an” çoğul eki ile birlikte kelime aynı zamanda bütün Türkleri içine alan bir “Turan” kavmine dönüştü.
“Turan” kavramı aynı zamanda Türklerin yaşamış oldukları coğrafyayı ifade etmek için de kullanılmıştır.
Ancak bu konuda farklı görüşlerde olduğunu söyleyebiliriz.
“Tur” veya “Turan” sözcüğüne ilk olarak “Avesta” kitabında rastlanılmaktadır
İnsanlık tarihinin kadim eserlerinden biri olan “Avesta”da “Sakların (Saka, İskitler) yaşadığı arazi “Tur” olarak adlandırılır.
Herodot’un eserinde “Sak” kelimesine karşılık “Skuth” geçiyor.
“Skuth” sözü de aslında “Sakut” şeklinde olabilir ve +(u)t” çokluk eki olarak kelime “Saklar” olabilir.
Firdevsi’nin “Şehname” adlı esrinde Sakların ülkesi “Turan” olarak adlandırırlar. Firdevsi, “Turan” sözcüğünü Türklerin atası olarak kabul ettiği “Tur’a” izafet eder ve bu konuyu destanında uzun bir şekilde anlatmaya çalışır.
Yunanlılar Farsların sak, “saxa”, “saqa” adlandırmasını “skitler” diye adlandırmaktadır.
İranlılarının “Turan” dediği bu ülkenin merkezi Orta Tiyanşan bölgesi denilen; Horasan, Soğdiyana, Fergana ve Kaşgar, Hazar’ın kuzeyi, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyinden Doğu Avrupa topraklarına kadar uzanan alandır.
Bu alanda Saka Türkleri tarafından kurulmuş olan Büyük Saka İmparatorluğu olduğunu söyleyebiliriz.
Oğuz destanları “Şu” ve “Alper Tunga” destanlarında, İran ile yapılan savaşlardan söz edilir ve Türk hakanlarının merkez olarak “Çu” havzasında bulunan “Balasagun” ve Doğu Türkistan’daki “Kaşgar”da olduğu varsayılan “Türk Turan” devletinden söz edilir.
Başlarında Afrasyab-ı Türkî’nin yani “Alper Tunga’nın bulunduğu söylenir.
Afrâsyâb'ın Alper Tunga olduğunu hem Kutatgu-Bilig, hem de Divan-û Lügatit Türk’ten anlıyoruz.
Bağdatlı Mesudî, Alper Tunga’yı Turan’ın ilk hakanı olarak kaydeder.
Alper Tunga, Tûr’un soyundan gelen bir Oğuz hanıdır.
Alper Tunga’nın hakanı olduğu bu Türk devletinin Sakalar olduğu, o dönemlerde bu bölgelerdeki Saka varlığından anlaşılmaktadır.
Osman Turan, “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” adlı eserinde: Turan ülkesi diye bahsedilen yerlerde yaşayan Türk boyları, Avesta’da Tura ve Sanskritçe tercümelerinde ise “Turuşka” anlamlarında geçmektedir. Avesta’da T+r harflerinden oluşmuş farklı boy ve kavim adları da geçer.
“ t+r” temelli “Türk” sözcüğünün telaffuzu olabilir ve milletler dillerinde farklı şekillerde kelimeyi telaffuz etmişler: Çinlilerde “Tik”, İranlılarda “Tur, Tura,”, Hintlilerde “Turuşka”, Heredot’ta “Targit veya Yurcae” şeklinde ifade edilmiştir.
Özetle “Tur” hem bir kişi ad, hem kavim hem de bir ülke adı gibi durmaktadır.
“Turan” kavramı Türk ve Macar çevrelerce “ulaşılası bir siyasi coğrafya” olarak görülmüştür.
Bugün Türklüğün “anavatanı” ve “türediği yer” dendiğinde akla “Altaylar” gelir.
Evet, “Altaylar” Türklerin bir etnik üssü olabilir, ancak türediği yer kavramına gelince daha geniş düşünmek zorundayız.
Turan kavramı ve manaları dolayısıyla Türkler için “anavatan” kavramından çok türediği “yer kavramı” bugün tarihin söylediğinden farklı düşünmemiz gerektiğini göz önüne sermektedir.