Taberî, tarihinde “Kuşan”, “Turan”, “Mekrân” meliklerinden bahseder.
Yâkūt el-Hamevî, Mâverâünnehir ve çevresindeki topraklara Turan denildiğini belirtir. İran millî destan kahramanı Ferîdun’un ülkesini Selm, Tûc (Tûr) ve Îrec adlı oğulları arasında paylaştırdığını, Rum’u Selm’e, Türk ve Çin topraklarını kapsayan Tûrân’ı Tûc’a ve İran’ı da Îrec’e verdiğini, Türkler’in, hükümdarları Tûc’a nisbetle bu toprakları Tûrân diye andıklarını kaydeder (Muʿcemü’l-büldân, II, 57).
Hârizmî, İranlılar’ın Ceyhun nehrinin öte yakasını “Türkler’in sınırı” anlamında Merz-i Tûrân diye isimlendirdiklerini söyler (Mefâtîḥu’l-ʿulûm, s. 114).
İbn Fazlullah el-Ömerî de geniş bir alanı kapsadığını belirttiği Turan topraklarına müstakil bir bölüm ayırarak önemli şehirlerinden, bölgede yaşayan Türkler’den ve diğer milletlerden bahseder (Mesâlikü’l-ebṣâr, III, 139 vd., 193 vd.).
"Türk" kelimesinin Arapça’da çoğulu "Etrak" olarak kullanılır.
Cahiliye şiirinde "Türk çadırı" anlamında rastlanmaktadır.
Türk kelimesinin anlamıyla ilgisiz bir şekilde, "t-r-k (tereke)" kökünden türetilen "terk etmek" anlamında açıklanması yaygın bir anlayıştır.
Cahiz, Fezâilü'l-etrâk (76/85) adlı eserinde Türkler'in bu adı almalarının bu kelimeyle ilgili olduğunu ve İskender'in Türkler'in yurduna geldiği zaman askerlerine "utruktû" (Türkler'e dokunmayın) emrini vermesinden itibaren aynı kökten geldiği kabul edilen "Türk" isminin kullanılamaya başladığını kaydetmiştir.
Türk adının "terk etmek" mastarından türediği şeklindeki görüş bir Arap yakıştırmasından ibarettir ve Türklere karşı olumsuz bakışların yaygınlaştığı dönemlerde ortaya atılmış olmalıdır.
Ayrıca; Arapça eserlerde: "Türkmân/Türükümân", "Benû Kantûra" (Kanturaoğulları) Firuzâbâdi, el-Kâmusâ'l-mulât, (l, 667) gibi adlar verilir. İbnü'l-Fakih, “Tokuzoğuz” Oğuzlar’ı iki kısma ayırı: Bir kısmının medeni, bir kısmının da "Türkler' in A'rab'ı" (bedevl) olarak göçebe hayat tarzını benimsediklerini kaydeder.
Tarihi seyir içerisinde önce Oğuzlar ve daha sonra da Türkmenler için kullanılan "ğuzz" kelimesi zaman içerisinde sadece Türkmenlere özel bir ad olmuştur.
İbn Kesir “el-Bidâye ve'n-nihâye” adlı eserinde, “Türkmen” terimi "Türk+iman" kelimelerinin birleşimi yani “İmanlı Türk, Müslüman Türk” anlamında (Kahîre 1988, XI, 251.).
İbnü'I-Cevzî’nin, el Müdhiş; Ebû Termmâm’ın et-Tâî, Divânül 'l-hamâse; Firûzabadî, el Kâmâsü'l-muhît, Seâlibî, Simarû'l-kulûb; Kalkaşendî’nin Subhu'l-a'şâ fî sınâ'ati’l-inşa; Ebû Zeyd eli-Belhî’nin Kitâbü'l-bed ve't-t-Tarîh adlı eserlerde Türk ve coğrafyası hakkında bilgiler verilir.
Arap kaynaklarında Türk adına dair bilgi verilirken onların soyları ve anayurtları hakkında birbirine benzer, bazen de birbirlerini tekrarlayan haberler yer alır. Türklere dair söz konusu bu bilgilerin İran kaynaklı “Avesta” ile “Tevrat” kaynaklı İsrailî rivayetlerden yoğun olarak beslendiği söylenebilir.
Bildiğiniz gibi Avesta'da geçen "Tura" kelimesi veya Sâsânî hükümdarı Feridun'un oğlu "Tûrac" veya "Tûr/Tûs" etrafında, İsrailî rivayetlerde ise Nuh'un torunu Yafes'in Türk adını taşıyan oğlu üzerinde dutrulur.
Zebîdî’nin, Tâcü'l·arûs adlı eserinde “Türk” adını taşıyan bir kişinin “Terîke “adında bir hanımla evlenmesinden Türkler'in soylarının türediği görüşleri de vardır.
Ya'kûbî’nin, Kirabü'I-Bûldan adlı eserinde "Türk" adı Arap coğrafyacıları için Müslüman olmayan Türkler anlamına gelir ve "Türkistan" adı ise İslam sınırları haricinde kalan Farab, hatta Talas ötesinde bulunan Türk ülkelerini tanımlar.
Sâsânî kayraklarının "Turan" (Türkler'in yurdu) adını verdikleri Türkistan, Selçuklu çağına kadar Arap kaynaklarında genellikle Maveraünrıehr ile birlikte zikredilir.
İstahrî, “Kitâbü'l-mesâlik ve'l-memâlik” adlı eserinde Maveraünnehr'in batısının Taraz'dan itibaren bir yay çizerek Fârâb, Bîskend, Suğd, Buhârâ'dan Harezm ve Harezm gölüne kadar uzandığını Oğuzlar ve Karluklular'ın ülkeleriyle sınırlı olduğunu kaydeder.
İbn Havkal, Kitâbü’l Sûreti'l-arz adlı eserinde: Mâverâünnehr'in tamamı Dâru'l-Harb'e yakındır. Harezm'den İsbîcâb'e kadar Oğuz hudududur.