Bugünkü yazımıza önce 23 Temmuz dolayısıyla bir mesajla başlamak istiyoruz: “Hasta haliyle Adana'ya gelen ve dünyaya bakın ben buradayım mesajını veren ve siyasi dehasıyla dünyanın medeniyet şehri Kırk Asırlık Türk yurdu Hatay'ımızın kurtuluşu için canını hiçe sayan Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün, Hatay Devlet Başkanı Tayfur Sökmen’in, kabinesinin ve gizli kahramanlarımızın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliriz, bu değerli büyüklerimizin hepsinin ruhları şad mekânlarınız cennet olsun.”
Yazımıza gelince: Milletlerin tarihi elbette çok eski kadim devirlerde başlar. Bu dönem tarihe geçmediği için milletler için karanlık bir devri teşkil eder. Ancak her milletin tarihinde öyle bir zaman vardır ki, işte dersiniz, bizim milletimizin millet bilincine ulaştığı tarih, bu!
Dünya milletleri kendi milletlerinin tarihini ya belli bir tarihi güne, önemli bir olaya ya da bir abideye, yadigâra, bağlayarak tanımlar. Örneğin, Romalılar tarihlerine Roma'nın kuruluşundan başlatması böyle bir tanım… Aynı şekilde Arapların tarihlerini, Peygamber Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye yaptığı yolculukla başlatır. Fransızlar tarihi tanımlarını imparatorluğun Şarlman tarafından parçalandığı zamana kadar götürürler.
Evet, Türk milletinin tarihi belli bir güne, olaya, ya da abidevi bir oluşuma göre tanımlaması konusunu düşündüğümüzde bizim için hem bir oluşum, hem de abidevi nitelikte anıtlar aklımıza geliyor.
Elbette, abidevi anıtlarımızı, dil yadigârlarımızı dikerek “Türk” adıyla bir devlet kuran “Kök:Türk” Kağanlığı başlı başına tarihi tanımlayacak tarihî bir olaydır.
Ancak, Türk milletinin tarih sahnesine çıktığı tarihten itibaren Oğuz Kağanla başlayan ordu-millet düzeninde kurulmuş bir kağanlığın dünya hâkimiyetini gerçekleştirdiği asırlar var…
Bu asırlarda ortaya çıkan tabiî (doğal) destanlar var ve biz tarihimizi, bu nedenle; kurulmuş ordu sistemimiz üzerinden de tanımlayabiliriz. Bunlar bizler için belli bir gün, yıl vermezse de tarihi olaylara dayalı olarak milletimizin tarihini tanımlayabilir. Türk milletinin tarihini kadim zamanlarda 540-545 yılları arasına götürdüğümüzde “Türk” adıyla kurulmuş “Kök-Türk” kağanlığı karşımıza çıkar ve Kök-Türk Kağanlığının kuruluşu başlı başına bizim için bir övünç ve tarihi tanımlama kaynağı olabilir.
Büyük bir Türk kağanlığının kurulması ve Türk tamgalarından oluşan bir yazı ile bengü taşlara Türk adının kazınması tarihi tanımlayacağımız önemli ve büyük bir başlangıçtır. Bu tarih, Milletimiz “Türk” adını tarihe ölümsüz “bengü (ebedî)” taşlarla mühürlediği zamanları kapsar ve “Kök:Türk” kağanlığı, tarihte Türk adının taşlara mühürlendiği ilk devlet varlığımızı tarih sahnesine medeniyetin önemli bir unsuru olan yazılı belgelerle kanıtlamamızı sağlamışlardır. Bu bakımdan başta Bumın Kağan, İstemi Kağan, Bilge Kağan, Kül (köl) Tigin ve bu abidelere kısa cümlelerle oluşan Türk anları üslubunu katan Yol(l)ug tigin’e çok şey borçluyuz. Türk milletin “Kök Tengri” dinine mensubiyetini öğrendiğimiz bu abidevi taşlar ve dil yadigârlarımız dünyadaki varlığımızın izlerinin medeniyet sahasına dayandırmış ve göstermiştir. Kök Türk Kağanlığı, asırlar önce kâğıda değil, bengü taşlar üzerine silinmeyecek şekilde adımızı taşlara kazıyarak tarihimizi kendisiyle tanımlamamızı hak etmiştir.
Etnografik bakımdan bizim için birçok edebi türün örneği olabilecek bu yazılı abideler Türk milletine, Türk Kağanlarının hitabı oldukları ve güncel olayları anlattığı için başta gazetecilik türünü olmak üzere, hitabet ve hikâye türünün ilk örnejleridir. Olayları tarihe kaydettiği için de tarihi belge olarak ilk tarih yazmalarıdır. Kök-Türk Kağanlığının büyük yeteneklerinden, devrinin çok önemli düşünürlerinden, hitabet üslubuyla ve eşsiz sunumu ve anlatımıyla, Türk Kağanlığının övüncüne layık tiginlerinden biri ve dahi bir yazar, edip ve şair olan Yollıg Tigin’e millet olarak çok şey borçluyuz. Yollıg Tigin eşsiz üslubuyla Türk milletinin biri Kağan, biri de alp olarak doruk noktalarına çıkmış Tigin’imiz; Bile Kağan ve Köl Tigin’in diliyle bize seslenmesi, hitap etmesi çok önemlidir. Bizim milletimizi, Türk milletini bağımsızlığa ve özgürlüğe çağıran bir ses olarak tarihin derinliklerinden bize hitap ettiğini ve bu sesin Yollıg Tigin’in sesi olduğunu bilmek zorundayız. Yollıg Tigin bu âbidelerde bizi, Bilge’nin Köl Tigin’in şahsiyetine bürünerek, gelişmeye ve birliğe çağırmaktadır. Yollıg Tigin bize tarihin derinliklerinden, “sü uyur, düşman uyumaz” (asker uyur, düşman uyumaz) bilinciyle Çin simgesi ile diğer milletlerin kurnazlığını, hilebazlığını anlatarak diğer milletler kanmamız gerektiği öğütlemektedir.
Evet, abidelerdeki her söz belli bir mana ile bize geleceğimiz kurgulayan yaşadığımız devrin nasıl tehlikelere gebe olduğunu tarihi deneyimlerle örnekleyerek anlatmaktadır. Yollıg Tigin anlatılarını, büyük taş levhalara sonsuza kadar kalacak bir görüntüyle işleyerek adeta tarihi bir senaryo sunmuştur. Yollıg Tigin “Kök:Türk (Yüce Türk’” ifadesiyle ebedi olarak taşlara kazırken adeta eserde bir milletin şeceresini de kaydetmiştir. Yollıg Tigin eserini bir tür siyaset bilimi haline getirerek devletlerarası ilişkilerle ilgili bilgiler sunarak siyaset bilimi dersi vermiştir. Yollıg Tigin düşmanların; Türk toplumunda her zaman huzursuzluk yaratabileceğini, bunu da bizi içeriden bölerek başarabileceği konusunda uyarılar sunmuştur. Yollıg Tigin büyük Türk Kağanlığının iki kısma ayrılarak Doğu Türk hanlığı, Batı Türk hanlığı olarak adlandırıldığını duyurmuş ve belli bir Türk devlet geleneğini tarihlere kaydetmiştir.