ŞİDDET

  • Yazar :Sevgi Horozoğlu
  • Eklenme Tarihi :05.12.2022 11:05
  • Güncelleme Tarihi : 05.12.2022 11:05

Şiddet; son dönemlerde fazlasıyla duymaya alıştığımız bir kelime...

İnsanı sarmalayan çağın verdiği doyumsuzluğun, kendinde eksik gördüğünü, başkasının fazlalığı ile kıyaslar yaparak evcilleştiremediği iştahının peşinden süre gelen bir tatminsizlik salgını var!

Ve bu tatminsizliğin getirdiği mutsuzluk...

Ve bu mutsuzlukla gelen depresif haller...

Ve bu depresif halle gelen şiddet!

Birbirine bağlı zincirin halkaları gibi.

Birey bu tatminsizlikle, farkında olmadan kendi kendine yaptığı ilk şiddete maruz kalıyor. Daha sonra ev içi, iş ortamı, sosyal ortam, sevgili vesaire gibi durumlarda hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalıyor. Son yıllara baktığımızda şiddet, daha çok kadına şiddet, büyük bir oranla artış göstermiştir.

“Şiddet” kelimesini duyduğumuzda, hepimiz otomatik olarak fiziksel bir saldırıyı düşünürüz, ancak sözlü şiddete de maruz kalınabilir. Gözle görülür hiçbir hasar bırakmamasına rağmen, fiziksel şiddet kadar zararlı olabilmektedir. Kanıtı olmamakla birlikte  devamlılığı olan sistematik bir şiddet türüdür. Psikolojik şiddette, kişinin benlik değerine, kimliğine, kişiyi değersizleştirme hissi gibi zarar verme söz konusu olduğu için kişide ruhsal hastalıklara sebep olabilmektedir. Bu nevrotik eğilimler kişiyi intihara kadar sürükleyebilir. Günümüzde birey, hele ki ekonomik şiddetin getirdiği psikolojik şiddete maruz kalmışsa eğer bu daha büyük bir travmaya dönüşebilir. Ki günümüz çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden ebeveynlerin haberleriyle dolu.

Psikolojik şiddet günlük hayatta bireyin kişilik yapısını, kendine duyduğu saygısını hedef aldığından, fiziksel şiddete göre çok daha büyük hasarlara neden olabilir. İşin  gerçeği şu ki çoğu zaman psikolojik şiddeti uygulayan da bu şiddete maruz kalan da içinde bulunduğu durumun farkında bile  olamayabiliyor. Şiddeti uygulayan kişi, nazik ve sevgi dolu bir ses tonu bile kullanabilir. Bu nedenle, bir kişinin saldırgan bir davranış sergilemiyor oluşu şiddet uygulamadığı anlamına gelmemektedir. Psikolojik şiddet insanı manipüle eder, insana kendini suçlu hissettirebilir. Bu psikolojik baskı zaman zaman oldukça sinsi olabilmektedir.

Freud'a göre birey iki dürtüyle dünyaya gelir: ölüm içgüdüsü ve yaşam içgüdüsü. Şiddet de ölüm dürtüsüyle ile ilgilidir. Psikanalitik kuram saldırganlık eğilimlerinin doğuştan geldiğini söylemiş olmakla birlikte, bireyin gelişimi sürecinde, saldırganlığın biçim değiştirdiğine, bebeklikteki saldırganlıkla, yetişkinlikteki saldırganlık arasında, büyük fark olduğuna dikkat çekmiştir. Bu başta ailesel, toplumsal ve çağsal etkilerin insan üstünde büyük önem taşıdığını gösterir. En önemlisi kapitalist sistemin hedonizmi kullanarak insanları sürüklediği tatminsizlik, günümüzde hem fiziksel hem de psikolojik şiddetin artmasında büyük bir etken olmaktadır. Bu yüzden günümüzde insanların birçoğu narsist  iken büyük kısmı  nevrotik bir kaygı içerisinde. Ve bu durum her türlü saldırganlığı, şiddeti tetiklemektedir. Bunun yanı sıra insanın çocukluktan itibaren maruz kaldığı etkenler, en önemlisi psikolojik şiddet bilinçaltında birikip fiziksel bir şiddete evrilmekte.

Şiddetin bilinçaltında yatan en önemli sebepleri bireyin ruhsal olarak bir boşluğa düşmesinde yatmaktadır. Tükettikçe haz alan insan günümüzde ne yazık ki dipsiz bir kuyu gibi doyuma ulaşamıyor. Girdiği arayışlar hem ruhsal, hem de bedensel olarak çeşitli hastalıklara, travmalara yol açabiliyor, bunun sonucu, ruh veya beden bir reaksiyon göstererek ben buradayım demek için saldırgan davranışlar sergiliyor veya karşındaki insan üzerinde psikolojik şiddet uygulayarak o insan üzerinde bir hakimiyet kurmaya çalışıyor. Tüm bunların başında toplum denen hastalığın, bazı toplumsal normların  bizleri bir agoniye sürüklüyor olmasının da büyük bir etkisi var. Ve biz koyun sürüleri tükettikçe bedenimizi doyuracağımıza inandırıldık. Somut olanla o kadar ilgiliydik ki soyut olanı ihmal ettik. Soyut olan Habil, somut olan Kabil’in katili oldu sonunda…